Kan ile, cân ile, cânân ile…Sen ile, sevgi ile, sevda ile…Âşk ile, hasret ile, muhabbet ile…Bülbüle gülmeyen gül, güle ötmeyen bülbül âşkına…Gökte bir yerlere yetişirmişçesine salınan bulutların, yerde ruhundan koparılan bedenlerin, insanı umutlandıran rüyaların âşkına…Evvel Leyla ile Mecnun, evvel Ferhat ile Şirin, evvel Aslı ile Kerem âşkına…Sonra yağmurla toprağın, sonra arıyla papatyanın, sonra geceyle ayın âşkına…Yaşayıp da kavuşamayan, kavuşup da yaşayamayan, öte yarısını kabristana bırakan, kalbine çoktan beri mühür vurmuş yaralılar âşkına…Gönlünü hayırsıza, gözünü halden anlamayana, sevdasını bir başka bahara bırakanların âşkına…Sevmeyi ayrıcalık, sevilmeyi maharet, sevgisizliği selâmet sayanların âşkına…Ruhları çalınmış, bedenleri satılmış, yüzleri kızarmamış edepsizler âşkına…Âşkı tatmamış, âşka ulaşamamış, âşkı bulamamış, âşktan yana yanmış, âşkla yanmış, âşka yanmış âşıkların âşkına…Sevda rıhtımında dolaşan, Babil’de kanayan, İstanbul’da yaşanan sevda âşkına…Denizle kabaran, rüzgârla salınan, güneşle ısınan sevda âşkına…Toprakta açan, göklerde yağan, insanla buluşan sevda âşkına…Yavuz ile lâl olan, Kanunî ile nakşolan, Fatih ile fetholan sevda âşkına…Âkif ile dillenen, Fazıl ile söylenen, Üstad ile filizlenen sevda âşkına…Hamza ile ağlatan, Mus’ab ile sızlatan, Muhammed ile yakan sevda âşkına…Minber âşkına, mâkber âşkına, peygamber âşkına…Yanmışlar âşkına, yananlar âşkına, yakan âşkına…Allah âşkına…... HAY ...
MAHMUT SAYAR